top of page

Türk Asrı ve Türkiye Yüzyılı’nın Temel Taşı: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi

  • Yazarın fotoğrafı: buraktatli24
    buraktatli24
  • 10 Ağu 2024
  • 5 dakikada okunur



Türkiye Cumhuriyeti Devleti 2023 yılıyla beraber yönetim şekli olarak değişiminin 100. yılını kutlamaktadır. Bazı mecralarda ve konuşmalarda yer verildiği gibi devletimiz 100 yıllık bir devlet değildir. Merhum Prof. Dr. Fuad Köprülü hocamıza göre, tarihte kurulan Türk devleti sayısı 120’dir. Lakin Mete Han’dan günümüze gelen Türk Devlet Teşekkülü bir ve bütün halde bugün Ankara’da vücut bulmaktadır. Başkentlerin, isimlerin değişmesinin bir önemi yoktur. Devlet iki bin yıllık Türk devleti, milletimiz ise kökü engin Bengülere uzanan yüce Türk Milletidir. Yönetim sistemleri, Hanedan isimleri çok değişmiştir. Bu değişimleri Devlet değişimi olarak yorumlamak hem idari hem de bilgi birikimini yok saymak manasına gelir ki bu Türk milletinin çıkarına kesinlikle değildir.

Türkiye Cumhuriyeti devleti de 1923 yılında bir yönetim değişikliği yaparak Hanedan ile idare edilen devleti 1920 yılında kurulan TBMM’nin idaresine ve Saltanatın kaldırılmasıyla birlikte seçilmiş vekillerin oluşturduğu mecliste seçilen Cumhurbaşkanı ile tam manasıyla yönetimi Türk milletinin iradesine teslim etmiştir. Türk siyasal hayatı bu yeni sistemle birlikte 1929 ekonomik buhranını, ikinci dünya savaşı gibi büyük sorunları başarıyla idare etmiş, çok partili siyasal hayata geçerek demokrasi yolunda ivmelenerek yükselişini sürdürmüştür.

İkinci Dünya savaşı sonrası oluşturulan yeni dünya düzenine bağımsız bir devlet olarak giren Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Sovyet Diktatör Stalin’in Türk Boğazlarına ve Türk topraklarına alenen göz dikmesiyle birlikte yaklaşan Sovyet tehdidine karşı Batı ile ilişkilerini geliştirmiş ve NATO’ya girerek batı dünyası ile bir şekilde bu tehdidi önleme noktasında işbirliği gerçekleştirmiştir. Dış tehdit ile yakınlaştığımız bu ittifakın altını çizmemdeki amaç yazının ilerleyen dönemlerinde iç siyasal konjonktüre etkileri ile daha açık hale gelecektir.

Türkiye’ye Stalin ile başlayan Sovyet tehdidi Türkiye’nin NATO hamlesiyle ön almasıyla bastırılırken, Sovyetler bu sefer 1968 yılından itibaren 5. kol faaliyetleri ile Türk siyasal hayatına içten müdahaleye kalkıştı. KGB ajanlarının güdümünde olan sol örgütler vasıtasıyla Türk Akademik hayatı sol görüşlü öğrenciler tarafından sabote edilmeye başlandı. Ailelerin okumaları için büyükşehirlere gönderdiği Türk milletinin en akıllı çocuklarını okul boykotları ile eğitim hakları ellerinden alınmaya kalkıldı. Bu sırada Türk milletinin içinden doğmuş Milliyetçi-Ülkücü hareket, Türk Akademik hayatını durdurmaya çalışan sol görüşlü öğrencilere karşı büyük bir mücadele vererek üniversiteleri tekellerine almaya çalışan bu zihniyete dur dedi. Üniversite işgallerini ve sol örgütlerin alan hâkimiyeti vasıtasıyla yürüttüğü 5. kol faaliyetlerini büyük bir özveri ile Türk siyasal hayatına damga vurarak engelledi.

1970’ler boyunca 1960 Anayasasında oturtulan parlamenter sistemin getirdiği kurallar sebebiyle sistem defalarca tıkandı. 115 turda seçilemeyen Cumhurbaşkanlığı seçimi halkta umutsuzluk yaratmıştı. 12 Eylül Askeri darbesinin zeminlerini ayarlayanlar için bulunmaz bir kaftan olan bu süreçler Türk milletinin lehine değil aleyhine olan bu durumu gözler önüne sermekteydi. Stalin ve Sovyet baskısı ile ön alan ve kendini savunmak amacıyla batıya yaklaşan Türkiye bu sefer “Bizim Çocuklar başardı” cümlesiyle bu yaklaşmanın sonuçlarını iç işlere müdahale olarak yansımalarını görmeye başlamıştı.

Dünya’da 1980’lerde neoliberal ekonominin dalgalandığı günlerde Türkiye’de bu akımdan etkilenmiş 1990’lara kadar da bu etki devam etmişti. Sovyetler birliğinin de dağılmasından sonra dünya soğuk savaşın bitmesiyle birlikte yeni bir düzleme girmişti. Tek kutuplu olarak yansıtılan bu dönemde, Türkiye açısından çalkantılı bir süreç yaşanmıştı. Koalisyonların yapısı gereği kırılgan bir Türk siyasal yapısı oluşmuştu. Ekonomik kalkınmanın ve yatırımın en temel şartlarından biri olan istikrar 1990’lar boyunca bir türlü sağlanamamıştı. Türk Siyasal hayatında koalisyonların birçok uzman tarafından da değinildiği gibi en başarılısı 57. Türkiye Cumhuriyeti hükümetidir. 1999-2002 yılları arasında gerçekleşen bu koalisyonun en büyük başarısı istikrar ve güven ortamı noktasındaki adımlardır. Türkiye bu süreçte 1999 Helsinki zirvesi ile Avrupa Birliği üyelik başvurusu kabul edilmiş, 1983’ten beri bekletilen süreç işletilmiştir. 1994’ten beri çalkantıda olan ekonomi durulmuş, köklü reform hamleleri bu süreçte yapılmıştır. Lakin 2000 yılında Cumhurbaşkanlığı görev süresi dolan Süleyman Demirel’in yerine mecliste seçilen Anayasa Mahkemesi eski başkanı Ahmet Necdet Sezer’in Şubat 2001 yılında MGK’da yaşanan “Anayasa krizi” sistemi tekrar sorgulatan bir görüntü vermiştir. Seçilmiş Başbakan’ın önüne fırlatılan Anayasa kitapçığı ile birlikte yaşanan siyasal çalkanma ekonomi ’de de olumsuz etkiler yaratmıştır. 1999 depreminin açtığı hasar ile uğraşan Hükümet bir de bu tarz bir yönetim krizi ile mücadele etmiştir. Ekonomik kriz ile birlikte köklü reformlara giden 57. Hükümet yeni programlar ile süreci götürürken AB uyum süreci ile birlikte uyum paketleri adı altında Türk milletine prangalar takmaya çalışılması sebebiyle MHP itiraz etmiş lakin ekonomi bahaneleri ile bu itirazlar görmezden gelinmeye çalışılmıştır. 57. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti en uzun süren ve bu noktada 1990’ların o kaotik yapısından sıyrılmasına vesile olan bir hükümetti. Bu istikrarın en temel faktörü de “Önce Ülkem ve Milletim Sonra Partim ve Ben” diyen MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin vizyonu ve devletin bekasını önceleyen hakim ve adını özveriyle Türk siyasal hayatına yazdıran bir devlet adamı olmasından kaynaklanmaktadır.

2002 yılıyla birlikte Ak Parti tek başına hükümet seçilmesiyle birlikte 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar ülkeyi idare etti. 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimi 367 krizi adı verilen bir durumla tıkandı. Anayasa Mahkemesi’nin cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda Genel Kurul'da 367 milletvekilinin bulunması gerektiği yönündeki kararı sonrası yaşanan kriz ile birlikte Türkiye seçime gitti. Bu krizi MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin "Eğer konu Anayasa Mahkemesi'nin son kararına göre 367 sayısı açısından değerlendiriliyorsa MHP cumhurbaşkanlığı seçiminde orada olacaktır" demesiyle aşıldı. Abdullah Gül böylece 28 Ağustos 2007’de mecliste 11. Cumhurbaşkanı seçildi. 2007 yılının ekim ayında yapılan referandum ile Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi kabul edildi. Böylece seçilmiş cumhurbaşkanı ve seçilmiş başbakan tartışmaları gün yüzüne çıktı. Ak Parti döneminde iki erkin de aynı partiden olması sebebiyle pek sorun görülmeyen bu mesele 2015’te Başbakan olan Davutoğlu’nun istifasıyla gün yüzüne yönetimsel olarak gözükmeye başlamıştı.

15 Temmuz 2016 Hain darbe girişiminin ardından “Bizim Çocuklar” meselesi yeniden gündeme gelmişti. Yazının başında değindiğimiz Sovyet tehdidi ile batı ittifakıyla ön alan Türkiye Cumhuriyeti devleti bunun ceremesini içimizden devşirdikleri hain fetö yapılanması gibi yapılarla içten, pkk terör örgütü ile güney sınırlarımızı tehdit ederek dışardan çevrelemeye çalışmış. Türkiye’yi bu kıskaçtan ancak Milli Devlet, Güçlü İktidar sloganı ile kurtulacağını bilen Milliyetçi-Ülkücü Hareket ve onun Lideri Sayın Devlet Bahçeli görmüştü. 2016 yılında seçilmiş cumhurbaşkanı ve seçilmiş başbakan sarmalları ile bürokratik yavaşlamaların bir yararı olmayacağını yani “fiili duruma hukuki bir boyut kazandırmak gerek” diyerek “Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemini” gündeme getirmiş. Referandum ile bu sistem Türk Milleti tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin etkinliği ile bugün 33 ülkede Türk Silahlı Kuvvetleri görev yapmaktadır. Türk sınırları içinde terör örgütü ile etkin mücadele ile terör yurt içinde bitme noktasına gelmiş, yurt dışından terör örgütü pkk vasıtasıyla güneyden ülkemizi çevrelemek isteyen Batı’nın sözde müttefiklerine karşı Türk Ordusu Suriye ve Irak’ta bu çemberi yapılan harekatlar ile başlarına yıkmış tüm planlarını bozmuştur. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1911 yılında yaptığı mücadele azmiyle Cumhur İttifakı’nın gücüyle Libya’da bulunmuş 100 yıllık kan kardeşliği unutulmamıştır. Merhum Cumhurbaşkanımız Elçibey’in Türkiye’den 2 helikopter talep etti, gönderemedi dediği durumdan bugün geliştirdiğimiz Sihalar ile Azerbaycanlı kardeşlerimize verdiğimiz destek ile Karabağ Türk topraklarına tekrardan katıldı. Türk Devletler Teşkilatı kurularak rüyalarımızın vücut bulmuş halini televizyonlardan izler hale geldik. Rusya-Ukrayna savaşında dünya krizini önceleyecek kadar bölgesel güç olduğumuzu tüm otoriteler dile getirdi. Daha önce etki ajanları ve yerli işbirlikçileri tarafından engellenen birçok Milli Savunma projemiz hayata geçirildi. 1960’larda ürettiğimiz Devrim aracına benzin koydurmayanlara karşı milli bir duruşla geliştirdiğimiz TOGG aracımız bugün sokaklarımızda gezmektedir. Milli savaş gemilerimiz, Kaan savaş uçağımız, silahlı insansız hava araçlarımız, helikopterlerimiz ve Altay tankımız ve zırhlı araçlarımız ile bugün Türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkma ülkümüzün temel yapıtaşları olmuşlardır. Ayrıca Büyük Pandemi zamanında etkin ve hızlı karar alma ile Avrupa’da “gelişmişlikten” huzurevlerinde toplu ölümler olurken Türkiye’de başarılı bir yönetim ile süreç en hafif şekilde geçmiş, devlet-millet dayanışmasıyla dünyaya örnek olmuştur. Yüzlerce ülkeye Türkiye’den uçaklar ile yardımlar ulaşmıştır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle birlikte mecliste temsiliyet oranı da artmıştır. İttifaklar sayesinde barajı geçemeyen partiler de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin en temel yapıtaşı 50+1 oranı ile birlikte önem kazanmış ve çoğulcu demokrasi diyerek yıllardır Türkiye’nin gündemini meşgul eden güruhlara en büyük cevap olmuştur. Parlamenter sistemde bırakın televizyonlarda ana akım medyaya çıkmayı yerel kanallara bile para verip çıkabilecek durumda olanlar Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sayesinde bugün o konumlarda oturmaktadırlar. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini en çok eleştiren de bu buçuklu partilerdir. Halbuki bu sistemin yararlarından en çok da onlar faydalanmaktadır.

Demokratik yönetimin olmazsa olmazı olan Check&Balance yani denge ve denetim sistemi 50+1 sistemiyle halkın oylarının her birinin önemi artmıştır. Yapısal olarak Türk Devletini sırtlayan bu büyük sistem ile birlikte MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Türk Siyasal hayatını olumlu manada yön vermesi, Mayıs 2023 seçimleri ile birlikte Cumhur İttifakının mutlak galibiyeti ile Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yönetimiyle Türk Asrı ve Türkiye Yüzyılına doğru Türk Devleti ve Türk Milleti emin adımlarla yürümektedir.

 
 
 

Comments


İletişim

Mesajınız için teşekkürler

© 2035 by Train of Thoughts. Powered and secured by Wix

bottom of page